Derviş ve Ölüm – MEB 100 Tavsiye Eser arasında yer
alır.
“Öldüğüm gün, taşınırken tabutum,
Acı duyacağımı sanma bu dünyanın ardından,
Ağlayarak; yazık oldu diye konuşma,
Yok oluyorlar mı batınca güneş ve ay?
Ölüm sandığın şey, aslında doğuştur.
Zindan gibi görünür mezar, oysa ruh
Özgürlüğe kavuşur
Hangi tohum büyümez ekilince toprağa?
İnsan tohumundan şüphen mi var yoksa?”
Derviş ve Ölüm 16 Bölümden oluşuyor. Birinci bölüm
şöyle başlıyor.
“Bismillahi’r-rahmani’r-rahim
Hokka
ile kalemi ve yazmakta olan şeyleri
tanıklığa
çağırıyorum;
Yanıltıcı
akşam karanlığını, geceyi ve gecenin
canlandırdığı
her şeyi tanıklığa çağırıyorum;
Ayın
ondördü ile şafak vaktini tanıklığa çağırıyorum;
Kıyamet
gününü ve kendi kendini kınayan ruhu
tanıklığa
çağırıyorum;
Her
insanın daima zararda olduğuna dair, her şeyin
Başlangıcı
ve sonu olan zamanı tanıklığa çağırıyorum.“
Anlatıcı kahramanının Ahmet
Nureddin isimli 40 yaşında bir derviştir. Mevlevi tekkesinin şeyhidir. Tekkesi
kasabanın dışında, karanlık dar bir geçidi andıran bir boğazdadır. Tekke, Ali
Ağa adlı bir zenginindir. Ali Ağa evi tarikata hayır olarak hediye etmiştir.
Kağıt ve kalem tek dert
ortağıdır, yaşadıklarını yazarak hafifletir ve yazmaya başlar. Hikayede kendi
ağzından dökülmeye başlar…
Dervişin kardeşi Harun
kalede hapis yatmaktadır. Ancak kendisi dahil bir çok kimse Harun’un neden
hapis yattığını bilememektedir.
Tekkenin koruyucusu Ali
Ağa yaşlı ve hasta bir adamdır. Bir gün tekkenin ileri gelenlerinden Hafız
Muhammed’i yanına çağırır, Hafız Muhammed kendi yerine görüşmeye Dervişi yollar.
Bunun en büyük sebebi Ali Ağa’nın Dervişin kardeşi Harun’un tutuklama emrini
yazan Kadı Ayni Efendi’nin kayın pederi olmasıdır. Derviş ölüm döşeğinde
olabilecek Ali Ağa’ya kardeşini serbest bırakması için damadı Kadı’yı ikna
edebileceğini düşünmüştür. Derviş Ali Ağa ile görüşmeyi beklerken Ali Ağa’nın
kızı (Kadı Ayni Efendi’nin hanımı) ile görüşmüştür. Bu görüşmede Ali Ağa’nın
kızı dervişten bir istekte bulunmuştur. Ali ağanın bu hanım haricinde Hasan
isimli bir oğlu bulunmaktadır. Hasan önceleri babasının ve ailesinin istekleri
üzerine bir hayat sürse de daha sonra hoyrat ve hovarda bir hayat yaşamaya
başlamasından dolayı babası Ali Ağa’nın yataklara düştüğünü anlatmış. Babasının
kentin ileri gelenleri önünde hazırlayacağı bir vasiyetname ile mirastan mahrum
bırakacağını ve Onu resmen evlatlıktan reddedeceğini anlatmış. Böyle bir olayın
yaşanmaması için Hasan’ı ikna edip kendisinin mirastan vazgeçtiğini
bildirmesini ve olayın daha fazla büyümemesi için kendisinden yardım
istemiştir. Dervişte bu iyiliği karşısında Kadı’nın kendi kardeşi Harun’u
serbest bırabileceğini düşünerek açık kapı bırakmıştır.
Bir gece tekkenin
duvarının yanında ayak sesleri duyar. Dışarı çıkar ve zaptiyelerden kaçan bir
adamı görür. Adam tekkenin bahçesine saklanır zaptiyeler onu aramaktadır. Derviş
bu adamı ele vermez zaptiyelere onun bahçeye saklandığını söylemez ama kendi
içinde de bu yaptığının doğru olup olmadığı noktasında çelişkiler yaşar. Çünkü
bu adamın gerçekten suçlumu yoksa suçsuz mu olduğunu bilemez. Zaptiyeler adamın
başka yöne doğru gittiğini düşünerek oradan uzaklaşır. Derviş adama bahçenin
sonunda küçük bir ev olduğunu ve orada saklanabileceğini söyler. Ancak
yakalanırsa ona kendisinin yardım ettiğini söylememesini ister. Adamda bu olay
geçtikten sonra bir gün tekkeye sohbete geleceğini söyler. Derviş bütün gece
doğrumu yoksa yanlış mı yaptığını düşünerek geçirir. Sabah tekkede kalan Molla Yusuf
isimli arkadaşına akşam yaşadıklarını anlatır. Kaçağın bahçenin sonundaki evde
saklandığından da bahseder. Molla Yusuf zaptiyeleri çağırır. Dervişin böyle
istediğini başka türlü olsa idi bu konuyu kendisine anlatmayacağını
düşünmüştür. Ancak kaçağı bir türlü bulamamışlardır. Kaçağı ara ara görür
Derviş. Hatta bu gizemli kaçağın ismini İshak koymuştur.
Derviş kardeşinin ölüm
nedenini ve Onu kurtarmanın düşünceleri içerisindedir. Bu sebeple kardeşinin
neden hapsedildiğini öğrenmek için Kaymakamı ziyarete eder. Ancak kaymakamın
alaylı ve aşağılayıcı tutumu karşısında cevap alamadan dönmek zorunda
kalırmıştır. Dervişin Devetak isimli köydeki babası kardeşi Harun’un durumunu
öğrenmek için gelmiştir ve bir handa kalıyordur. Derviş babasının üzülmemesi
için Kaymakamla olan konuşmasını değiştirerek anlatır ve Harun’un çok yakın
zamanda serbest bırakılacağını söyler. Babası
ümitli bir şekilde Devetak’a geri döner.
Derviş Hasan ile tanışır Hasan’ı babasının
mirasından mahrum bırakmak için çalışırken Hasan ile arkadaş olmaya başlar.
Hasan genel itibariyle;
herkesle arkadaşlık eden, müderrislerle konuşan, tüccarlarla ticari ilişki
kuran, işsiz güçsüz takımıyla kafayı çeken, çarşıda kalfalarla şakalaşan, kendi
özelliklerini kaybetmeden herkesin seviyesine inebilen bir insandır.
Derviş Hasan’a
kardeşinin durumunu tesadüfen öğrendiğini anlatır. Hasan Dervişin kardeşinin
neden hapsedildiğini anlatır. Harun bir suçlunun, henüz kente hapsedilmeden, sorgusu
yapılmadan yazılmış ifadesinin eline geçmesi ile gereğinden daha fazla şeyi
bilmesinden ötürü hapsedildiğini anlatmış.
Derviş, Hasan’ın kız
kardeşi ile yaptığı konuşmayı Hasan’ anlatır. Hasan önce miras hakkından vaz
geçmeyeceğini söyler. Daha sonra Dervişin gözünde Hasan’ın yerine değiştirecek
şu teklifte bulunur. Eğer miras hakkından vazgeçerse Kadı’nın kardeşine yardım
edip edemeyeceğini sorar. Kadı’nın Harun’a yardım etmesi durumunda mirastan
mahrum kalmayı kabul edeceğini söyler. Bu konuşmadan sonra Derviş Hasan için “O
art düşüncesiz iyilikseverliğiyle beni kazanmıştı. Kendi isteğiyle her şeyden
vazgeçmiş, feda ettiklerini boynuma asmamış, beni minnet borcu altında
bırakmamıştı. düşmanım değildi O artık benim…” demiştir.
Derviş Harun’u kurtarabilmek
için bu seferde Kadı ile görüşmeye gider. Ancak bu görüşmeden de herhangi bir
sonuç elde edemediği gibi yine aşağılanmaya ve hor görülmeye uğrar.
Derviş kardeşinin
kurtarmak için çaba sarfederken bir gün tekkenin önünde bir adamın onu beklediğini
görür. Bu adam Dervişe daha fazla ileri gitmemesi gerektiğini, dikkatli olması
gerektiğini, daha fazla bu durumu kurcalamaması gerektiğini eğer bu duruma
devam ederse başının derde gireceğini söyler.
Derviş ne yaparsa
yapsın kardeşinin ölümüne engel olamaz. Kardeşini kurtarma planları yaptığı bir
gün bu hakikati öğrenir. İçinde hiçbir yapamamanın acısı ile yaşamaya başlar. Camide
vaazında bu konuya değinir ve acısını cemaat ile paylaşır. Bu unutulmaz ders nitelindeki vaazın detayları için syf:223-225.
Vaazının ertesi günü
anlattıklarından rahatsız olanlar tarafından yaralanır. Daha sonra hapse
atılır. Hapisten çıkar. Kardeşinin ölümüne sebep olan Molla Yusuf olduğu ortaya
çıkar. Molla Yusuf Dervişin askerliği
sırasında kurtardığı bir çocuktur. Bu çocuk daha sonra tekkeye getirilmiştir. Çocuk
ailesinin ölümünden Molla Yusuf’u sorumlu tutmaktadır.
Bir gün tekkeye bir
Miralay gelir. Çarşıda herkes tarafından sevilen Hacı Sinaneddin isimli bir
esnaf vardır. Bu esnaf herkes tarafından çok sevilen ve özellikler mahkumlara
çok yardım eden birisidir. Miralay Hacı Sinaneddinin oğlunun Padişahın
silahtarı olduğunu söyler. Derviş bu haberi kendisinin Hacı Sinaneddine
vermekten mutlu olacağını söyler. Bu fırsat Dervişin intikam alması için fırsat
olacaktır. Kadı ve Kaymakamdan kardeşi Harun’un öcünü alabilmek için Molla
Yusuf’u kullanır. Hacı Sinaneddinin Padişah silahtarı olan oğlunun öfkesini
Kadı ve Kaymakamın üzerine çekebilmek için Molla Yusuf’u kullanarak Kaymakama
Hacı Sinaneddin hakkında uydurma bir ihbarda bulunur. Kaymakam ve Kadı Hacı Sinanaddini
hapise attırır. Bu esnada Derviş Padişah silahtarına bir mektup yazarak
babasının suçsuz yere Kaymakam ve Kadı tarafından hapsettirildiğini yazar. Padişah
silahtarı beklendiği hareket eder. Kaymakam beldeden kaçar ancak Kadı öldürülür.
İntikamını aldığını düşünen Derviş Kadılık görevine getirilir. Ancak burada bürokrasinin
çarkına alet olmaz ve düşmanları artmaya başlar. Uydurma bir suç ile hakkında
ölüm fermanı çıkartılır. Öldürüleceğini öğrendiği gece tekkeye gelen bir
delikanlı ile karşılaşır. Bu delikanlı doğduğu ve çocukluğunun geçtiği
topraklardan gelmektedir. Bir an buraya gelmese köyünde kalsa bunların hiç
birinin yaşanmayacağını düşünür. Tekkesindeki odasına girer ve hakkındaki
fermanın gereğini bekler…..
Roman ilk bölümdeki açılış sözleri ile sona erer…
“Bismillahi’r-rahmani’r-rahim
Hokka
ile kalemi ve yazmakta olan şeyleri
tanıklığa
çağırıyorum;
Yanıltıcı
akşam karanlığını,geceyi ve gecenin
canlandırdığı
her şeyi tanıklığa çağırıyorum;
Ayın
ondördü ile şafak vaktini tanıklığa çağırıyorum;
Kıyamet
gününü ve kendi kendini kınayan ruhu
tanıklığa
çağırıyorum;
Her
insanın daima zararda olduğuna dair,her şeyin
Başlangıcı
ve sonu olan zamanı tanıklığa çağırıyorum.
Roman yazasın yaşadığı
bir olay üzerine yazılmıştır. Kitap o kadar geniş ve o kadar duygulu
yazılmıştır ki bu özette değinilmemiş ya da kısa geçilmiş birçok kısmı
bulunmaktadır. Ayrıca eser 30 dile çevrilmiş ve sinema ve tiyatroya uyarlanmıştır.Buradan tiyatro uyarlamasının fragmanını izleyebilirsiniz.
Meşa Selimoviç kimdir?
26 Nisan 1910 tarihinde
Bosna-Tuzla’da dünyaya geldi. Üniversite öğrenimine kadar edebiyatla yakından
ilgilendi bu ilgisi O’nun Belgrad üniversitesi, Sırp Dili Ve Edebiyatı bölümüne
girmesine neden oldu. Okulu bitirdikten sonra Tuzla Lisesinde öğretmenlik
yapmaya başladı. İkinci Dünya savaşı başladıktan sonra, Halk Kurtuluş Hareketi
adlı örgüt ile işbirliği yaptığı gerekçesiyle 9 Eylül 1942’de tutuklandı, daha
sonra serbest bırakıldı. Daha sonra Tuzla Birliği’nin siyasal sorumluluğuna
getirildi.1944 yılında ağabeyi III.Kolordu Askeri Mahkemesi Tarafından kurşuna
dizildi ve bu olay O’nun Derviş Ve Ölüm’ü yazmasına neden oldu. Akademisyenlik
ve yazarlıkla uğraştı.1966 yılında Derviş Ve Ölüm yayımlandı ve Yugoslav
edebiyat dünyasında büyük yankı uyandırdı. Sırp milliyetçilerinin kendisini
istismar ettiklerini görerek Saray Bosna’dan ayrıldı. Derviş Ve Ölüm nedeniyle,
Alün Çelenkli Cumhuriyet Nişanına, Nyegoş Ödülü’ne ve 1970’te Yugoslavya’nın en
büyük ödülü olan Avnoy Ödülüne layık görüldü.11Temmuz 1982’de hayata veda etti.
Eserlerine Sis Ve Ay,
Ada, Derviş Ve Ölüm, Kale, Onuru Kırılan Adam, Kızıl Saçlı Kız öğrenek
verilebilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder